1 Ağustos 2020 Cumartesi

Sahi, Nedir Konservatuvar?


''Bir milletin karakterini anlamak için, onların müziğine bakınız!''




Genel anlamda tanımlar bir konu hakkında bizlere bilgi veriyor gibi gözükse de içinde eksik kalan kısımlar mutlaka vardır. Hatta tanımlar bazen anlamın kaybolmasına bile neden olabilir. Çünkü insanlar tanımlara kendi algılarıyla yaklaşma eğilimindedir.

Örneğin; konservatuvar nedir? diye sorulacak olsa bir çok tanımla karşılaşmış olsanız dahi eksik bir yan mutlaka vardır.

Sahi, nedir konservatuvar?

En kısa tanımıyla müzik okullarıdır. Yanlış bir tanım olmamakla beraber eksikliği hemen hissedebiliriz. Müzik konusunda yetkin kişiler yetiştiren yerlerdir diye tanımlayacak olsam belki eksiklik biraz daha kapanmış olmakla birlikte birileri için yine eksik bir tanım olabilir. O zaman tanımlar bizlere kaba hatlarıyla bilgi veren özetlerdir diyerek konservatuvarların ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusunda yoğunlaşalım.
Konservatuvar kelimesinin İtalyanca kökü "çalışma evi" anlamındadır. Orta Çağ karanlığından kurtulmak isteyen insanların Rönesans'la birlikte ebeveynsiz kalan çocuklarla kurulan koroların kiliseye bağlı olarak faaliyete başlamasıyla kurulduğunu iddaa eden müzik tarihçileri vardır. Salt dini eğitimin verilmediği, aynı zamanda müzik eğitiminin de verildiği bu zaman diliminde müzik eğitimiyle ilgili gerçekten çok büyük çalışmalar vardır. Ve bilinen anlamda konservatuarların ilk kuruluş tarihi ve yerini 1795 Paris olarak deklare eder müzik tarihçileri. Paris Belediyesinde bando şefi olan Bernard Sarratte tarafından kurulmuştur.

 

Peki bu tarihlerde bizim topraklarımızda bu konuyla ilgili çalışmalar var mıydı?

Elbette vardı.

Tarihi süreç içerisinde Osmanlılar Mehterhane, Enderûn, Mevlevihane, Mızıka-yı HümâyunDârülelhan gibi adlarla bir çok müzik çalışmalarının yapıldığı sistemleri üretmiştir. Peki bunlara konservatuvar diyebilir miyiz?

Bunun cevabı tanımdaki algınızla doğru orantılıdır.

Osmanlı'da kurulan ilk sistemli konservatuvar 1917 de kurulan Dârülelhan olarak kabul edilir. Ancak ben de, Dârülelhan'dan önce 1914 yılında, o zamanın belediye başkanı Cemil Topuzlu desteği ile açılan Dârülbedâyi'yi ilk sistemli konservatuvar olarak kabul edenlerdenim. 

Evet bir tiyatro okulu olarak kurulmasına rağmen Batı ve Türk Musikisi eğitimi veren bölümlerde daha sonradan açılmış ancak bu bölümlerin kapanmasına engel olunamamıştır.

Cemil Topuzlu


Bildiğiniz gibi Cumhuriyetin ilanı ve sonrasında yapılan bir sürü değişim, beraberinde evrensel doğruları getirmekle beraber Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle müzik üzerinde yapılan batı doğu tartışmalarına bir süre ara vererek bilinen anlamdaki konservatuvarların açılması sağlanabilmiştir.

Batı müziği konservatuvarı genelde şu bölümlerden oluşur.

1) Müzik Bölümü
2) Sahne Sanatları Bölümü
3) Çalgı Yapımı bölümü
4) Müzikoloji Bölümü

İşte konservatuvarların bu bölümleri, konusunda uzman, yetkin, müziğin gelişmesine katkı sağlayan, üreten, halkın sanat algısını geliştiren yerlerdir. Ya da yerler olmak zorundadır.

1975 yılına kadar iyi ya da kötü bir şekilde varlığını sürdüren konservatuvarlar Milliyetçi Cephe adı verilen Süleyman Demirel başkanlığında o zamanın partileri olan Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Güven Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonunun aldığı kararla, konservatuvarların bünyesine halk müziği konservatuvarları ve Türk Müziği konservatuvarlarını eklenmiştir.

Doğal olarak Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardaki hiç bitmeyen doğu-batı müziği tartışması yeniden alevlenmiştir.

Osmanlı döneminde Türk Müziğiyle ilgili müzik okulları olmasına rağmen nedense halk müziği hiç gündeme gelmemiştir. Halkın büyük bir çoğunluğunun dinlediği müzik türü olan halk müziği geleneksel yapısı içerisinde halk edebiyatıyla birlikte ozanlarla yol alırken sanayi devrimini tam olarak sağlayamamış, dışa bağımlı politikalarla sarsıntı geçiren süreç içerisinde özellikle köyden kente göçün hızlanmasıyla geleneksel yapısından ödünler vererek arabesk'leşmeye doğru hızla yaklaşırken, aynı durum Türk müziği için de geçerliydi.



Özellikle gazino kültürüyle geleneksel yapısı bozulan Türk Müziği de arabeskleşmeden payını alıyordu. Tüm bu nesnel koşulların altında alt yapısı tam olarak sağlanamayan bu halk müziği konservatuvarları ya da Türk Müziği Konservatuvarları müziğin gelişmesi için gerekli olan bir yer ünvânına ne yazık ki sahip değildi. Özellikle 1980 sonrası tüm konservatuvarların YÖK'e bağlanmasıyla işin içinden çıkılmaz bir durum aldığı söylenebilir.

Evet ne yazık ki bu okullardan müzik eğitimi almış popçular ya da arabesk sanatçıların çıkmasını yadırgamayalım.

Bizim coğrafyamız müzik açısından çok zengin bir coğrafyadır. Gerek halk müziğimiz, gerekse Türk Müziği sıradan müzikler değildir. Bu müziklerin gelişmesi, bu müziklerle ilgili müzik okullarının kurulmasından yanayım ben de.

Blues da harika bir müzik türüdür, ya da caz. Ancak bu türlerle ilgili bir konservatuvar göremezsiniz. Bu müziklerle ilgili bir sürü müzik okulu, ya da enstitü görebilirsiniz ancak konservatuvar yoktur. Çünkü evrensel bakış açısı bir müziği diğerine göre daha üstün ya da iyi görmez, olanı kabul eder geliştirir. Ve dünyanın her yerinde konservatuvarlar bağımsızdır.


“Bir dil olarak müzik katıksız bir ada, dolaysızlığı nedeniyle insan bilgisinin erişimine tamamen kapalı olan, şeyle göstergenin mutlak birliğine yönelir. Müziğin ada yönelik ütopyacı ve aynı zamanda umutsuz çabaları onu felsefeyle ilişkilendirir ki, müzik düşüncesi tam da bu yüzden, öteki her sanat dalından daha yakındır felsefeye.
Günümüzde felsefeyle müziğin ilişkisi üzerine düşünmek müziğin zamansız esasının aslında bir kuruntudan ibaret olduğunun görülmesine yol açacaktır. Sadece tarih, bütün sıkıntıları ve çelişkileriyle gerçek tarih kurar müziğin hakikatini.”
- Adorno -

Müzik ne yazık ki var olduğu andan itibaren özgür olamamıştır. Adorno'nun müziğe bakış açısına çoğunlukla katılıyorum. Müzik metalaştırılmıştır. Ve konservatuvarlar en azından bu metalaşmanın asgari düzeye çekildiği yerler olmalıdır. Ama ne yazık ki ülkemizdeki Türk Müziği konservatuvarları ya da halk müziği konservatuvarları bu metalaşmanın büyümesine sebep olacak yapıdadır ve elbette bu çok üzücüdür. 

Bu da ayrı bir yazı konusu olabilir....

Sanem UÇAR * / * / * / *

21 Temmuz 2020 Salı

Başlarken



MOTTO sözcüğü İtalyanca'dan gelir ve kökeni Latince muttire yani "mırıldanmak, söylenmek" anlamındadır. Motto, tanımlayıcı bir deyişin yanı sıra bir düsturun kendisi de olabilir. ENSEMBLE (Fran.) Beraberlik, topluluk. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!

Sahi, Nedir Konservatuvar?

''Bir milletin karakterini anlamak için, onların müziğine bakınız!'' Konfüçyüs Genel anlamda tanımlar bir konu hakkında bizl...